İngiltere’nin 1940’daki büyük ateşli yenilgisi veya ters zaferi, Christopher Nolan tarafından korkunç ve yıkıcı bir gösteri olarak ekrana getirildi. İzleyiciyi efsanevi küçük sivil zanaat filosunun da yardımıyla Dunkirk’teki feci savaştan sonra Kuzey Fransa’dan İngiliz Seferi Kuvvetlerinin kaotik tahliyesine sürüklüyor. Kısmen felaket filmi, kısmen sıkıştırılmış savaş destanı ve hepsi bu Brexit zamanları için korkunç derecede uygun. Nolan’ın Dunkirk’i, en son James Cameron’ın Titanic veya Paul Greengrass’ın United 93 filmlerinde görülen türden çarpıcılığa sahip. Bu, anlatılacak bir hikayesi olan, ıssız ve kıyametli bir şey lehine savaş pornosundan kaçınan, yenilgiyle zombileştirilmiş askerlerle dolu bir utanç sahili, ekranda neredeyse hiç kadının olmadığı korkunç bir erkek dünyası olan, anlatılacak bir hikayesi olan güçlü, mükemmel bir şekilde hazırlanmış bir film.
Nolan’ın şimdiye kadarki en iyi filmi. Aynı zamanda Hans Zimmer’ın en iyi müzik notasına da sahip: ürkütücü, keskin, inleyen bir kabusa eşlik eden bir müzik kurgusu var. Film, elbette, devasa bir Nolanesk ölçeğe sahip. Dunkirk, geleneksel olarak felaketi bir şekilde telafi eden mucizevi bir zayıflık olarak görülüyor.
Bir ekip, yoğun ateş altında Dunkirk sokaklarında çaresizce sahile koşuyor ve önündeki kötü rüya panoramasını görüyor: kumun üzerinde bekleyen yüzbinlerce Fransız ve İngiliz askeri. Cesetler oraya gömülüyor. Onları kurtaracak gemi ve – görünüşe göre – kaldırılmalarını önleyecek hava koruması yok. Tommy, asker arkadaşı Alex ile temasa geçiyor. Bu arada, RAF pilotu Farrier (Tom Hardy), aslında, düşmana tepeden saldırıyor ve yakıtla çaresiz riskler alıyor. Kenneth Branagh’ın canlandırdığı kır saçlı bir deniz subayı kara kara düşünerek ufku tarıyor.
Nolan, izleyicisini başından beri kaos ve dehşetle çevreliyor. Görsel ve ses efektleri ayrıntılı ve etkileyici. Dunkirk sıradışı çünkü sadece hırslı ve güzel bir şekilde uygulanıyor değil, aynı zamanda onu hem yazan hem de yöneten Nolan, duygusal detaylarına çok fazla özen göstermiş. Genetik haritalar ama aynı zamanda ruhsal hafızanın da gemileridir. 75 yıldan fazla bir süre önce meydana gelen olaylara karşı kurulan Dunkirk, kayıp bir dünyadan gelen bir mesaj gibi.
Dunkirk Konusu Nedir?
Dunkirk, kurtarılan askerlerin, girecekleri savaşa hazırlıklı olmayan gençlerin hikayesidir. Eğitimleri, süngü ve siperlerin egemen olduğu 1. Dünya Savaşı’nda Büyük Britanya’nın öğrendiği dersler etrafında inşa edilmiş durumda. Nolan bize Dunkirk’teki adamların çoktan geri çekilmek zorunda kaldıklarını gösteriyor – hiç görmediğimiz bir savaştan yorulmuşlar – ve filmin ilk dakikalarında, imkansız derecede büyük sayılarla sahilde sıraya girmişler. Bu adamlardan biri, filmin açılışında kendi vatandaşları tarafından öldürülmekten kıl payı kurtulan bir İngiliz askeri olan Tommy. Tommy’yi, muhteşem, neredeyse sözsüz bir performans sergileyen yeni bir genç aktör olan Fionn Whitehead canlandırıyor.
Fransızlar, İngilizlerle yan yana savaşıyor olsalar da, bu kadar çok erkek için çok az nakliye imkanı var. Sadece İngiliz askerleri tahliye edilecek; Fransızlar geride kalacak. O sahilde Tommy, yarı gömülü bir cesedin yanında kumda çömelmiş başka bir asker görüyor. Savaş filmlerini sevenler için ideal bir yapım Dunkirk ama onu diğer savaş filmlerinden ayıran özelliği aslında bir savaşın sonunda yaşananları anlatması.
Çok fazla çatışma sahneleri beklemek yerine askerlerin psikolojilerine yoğunlaşmak izleyiciler için daha iyi olacaktır, yoksa hayal kırıklığına uğrayabilirler. Savaşın tüm çılgınlığı ve dehşetini gözler önüne serdiği de bir gerçek. Bu yüzden sinirleriniz biraz gerilebilir ve askerlerin çaresizliğini iliklerinize kadar hissedebilirsiniz.
Christopher Nolan Kimdir?
Londra’da doğup büyüyen Nolan, film yapımcılığına küçük yaşlardan itibaren ilgi duymaya başladı. University College London’da İngiliz edebiyatı okuduktan sonra ilk uzun metrajlı filmini Following (1998) ile yaptı. Christopher Nolan, En İyi Özgün Senaryo dalında Akademi Ödülü’ne aday olduğu ikinci filmi Memento (2000) ile uluslararası tanınırlık kazandı.
Insomnia (2002) ile bağımsız film yapımcılığından stüdyo film yapımcılığına geçti ve The Dark Knight Trilogy (2005–2012), The Prestige (2006) ve Inception (2010) ile daha fazla eleştirel ve ticari başarı yakaladı. Yıldızlararası (2014), Dunkirk (2017) ve Tenet (2020) ile de yakaladığı başarıları sürdürdü. Dunkirk’teki çalışmasıyla En İyi Film ve En İyi Yönetmen dallarında Akademi Ödülü adaylıkları kazandı.
Diğer içeriklerimize de göz atmayı unutmayın!
Yorum Yok